MUNZAM ZARAR NEDİR?
Yargıtay kararlarında munzam zarar hakkında, “…munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Başka bir anlatımla, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar…”1“…borçlu temerrüde düşmeden borcunu vadesinde ödemiş olsa idi, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki farkın temerrüt faizi ile karşılanamayan bölüme isabet eden zarar…”,2” munzam zarar, geçmiş günler faiziyle karşılanmayan zarardır..”3.şeklinde tanımlar yer almaktadır.
Bu yazımızda Anayasa Mahkemesi’nin munzam zararın ispatı konusunda emsal nirelik teşkil eden kararı neticesinde Yargıtay Hukuk Daireleri’nin bu konudaki görüş değişikliklerini inceleyeceğiz.
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kararından Önceki İçtihatları
“…yüksek enflasyon, döviz kurundaki artış, piyasadaki faiz oranlarının yüksek ol- ması alacaklıyı munzam zararın gerçekleştiğini ispat yükünden kurtarmaz.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 26.10.2016 T ve E. 2016/3742 K. 2016/4383 ^4
“Soyut anlatımlar, muhtemel kar kayıpları, elde edilmesi tahmin edilen gelir kalemleri munzam zararın ispatı için yeterli değildir. Yine yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu gibi hususlar davacıyı ispat yükünden kurtarmaz (HGK 2000/5-1611 E. ve 2000/1636 K. ilamı). 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen, faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gerekir (HGK’nın 31.10.2007 tarih ve 2007/11-668 E.-2007/798 K. ilamı). Davacı tarafça munzam za- rarın varlığına ilişkin herhangi bir somut delil ibraz edilmemiş olup bu haliyle davacı tarafça munzam zararın varlığı ispat edilememiştir”Yargıtay 17. HD 1.11.2016 tarihli ve E. 2014/13329 K. 2016/9629. ^4
“Dava konusu somut olaydaki çözümlenmesi gereken hukuki sorun; temerrüt faizini aşan bir zararın mevcut olup olmadığıdır. Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira; davacı para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını kanıtlaması gerekir. Ayrıca alacaklı, uğra- dığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır. So- yut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Burada dava- cının kanıtlaması gereken husus enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını, alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde gerçekleşen bu fark sebebiy- le daha yüksek kurdan ödemek zorunda kaldığını kanıtlamak durumundadır. Ülkede yaşanan ekonomik kriz sebebiyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi ge- nel afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgu- lar BK’nın 105. (TBK. m. 122.) maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez” Yargıtay 15. HD 12.5.2016 tarihli ve E. 2016/1049 K. 2016/2737 ^4
Enflasyonist ortamda alacaklının parasının değerini sa- bit tutmasının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir deyişle, enflasyonist ortamda bireyin parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için bir çaba ve girişimde bulunması, hiç olmazsa vadeli mevduat veya kurları devamlı yükselen döviz yatırımlarında değerlendirmesi olayların normal akışına ve hayat tecrübelerine uygun düşen bir karine olarak kabul edilmelidir. Dolayısıyla, bu karinenin aksini, yani kusursuzluğunu ve sorumsuz- luğunu ispat yükü borçluya düşer. YHGK 13.6.2012 T ve E. 2011/18-730 K. 2012/373 ^4
AYM 21/12/2017 tarihli ve 2014/2267 başvuru numaralı kararı: ^5
“…Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir.”
“Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”
KARŞI OY: “incelenen başvuruda, başvurucu şirketin inşaat sözleşmesi ile üstlendiği yükümlülüklerden ve bunları yerine getirememesi karşılığında ortaya çıkacak sorumluluklardan kurtulmak için tazminat talep etmemeyi kabul ettiği ve yaptığı işler karşılığında tahakkuk eden alacaklarının geç ödenmesine ilişkin temerrüt faizinin dışında bir alacağının da bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında kurulması gereken adil dengenin korunduğu, başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklenmediği düşüncesiyle çoğunluğun ihlâl kararına da katılmıyoruz.”
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kararından Sonraki İçtihadı
“…yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış veya serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Davacının munzam zarar iddiasını kendi durumuna özgü ve somut vakıalarla ispatlaması gerekir.” Yargıtay HGK 9.12.2021 tarihli ve E. 2017/18-2800 K. 2021/1629
Aynı yönde kararlar :
Yargıtay 11. HD23.3.2021 tarihli ve E. 2020/3860 K. 2021/2759
Yargıtay 1. HD 19.1.2022 tarihli ve E. 2020/1472 K. 2022/437
Yargıtay 3. HD 10.3.2022 tarihli ve E. 2022/691 K. 2022/2136
Yargıtay HGK 29.3.2022 tarihli ve E. 2021/938 K. 2022/401
Yargıtay 19. HD 2.4.2019 tarihli ve E. 2018/1690 K. 2019/2185
Yargıtay 3. HD 25.1.2021 tarihli ve E. 2020/5000 K. 2021/381
“Aşkın-munzam zararın oluşabilmesi için uyuşmazlık konusu ekonomik arka planlı hukuki ilişkiden (ya da ihlalinden) dolayı davacının temerrüt faiziyle karşılanamayan somut bir zararının oluşması gerekmektedir. İlk derece mahkemesince somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçimine göre davacının iddiaları denetime elverişli şekilde açıklattırılıp (dava dışı şirketin işletmesel sermaye miktarı itibarıyla kredi çekmesinin gerekip gerek- mediği, gerekiyorsa hangi bankadan hangi tarihte, ne miktar kredi çekildiği, kredi için ne miktar kim tarafından ödeme yapıldığı, bunun sonucu temerrüt faiziyle karşılanmayan davacı zararının olup olmadığı açıklattırılıp), davacının munzam zararının nasıl oluştuğu temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararının olup olmadığı yönünde bir inceleme yaptırılmadığı, bilirki- şiye sadece munzam zarar hesabı yaptırıldığı, mahkeme gerekçesinde de munzam zararın nasıl oluştuğu ve davacının somut zararı kapsamında parasını geç almasından dolayı temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararının olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır…” İstanbul BAM 13. HD 12.11.2020 tarihli ve E. 2019/319 K. 2020/1260 ^6
“Dairemizce uzun yıllar munzam zararın varlığını davacı alacaklının somut delillerle kanıtla- mak zorunda olduğu kabul edilip uygulanmış olmakla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin birey- sel başvuru sonucunda vermiş olduğu, 21.12.2017 gün ve 2014/2267 Sayılı başvuru numaralı kararına konu uyuşmazlıkta, başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvuru- cunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurul- ması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine değerlendirilip mülkiyet hakkının ihlâl edildi- ğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olması karşısında, hak ihlâline neden olmamak düşüncesiyle munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği uygulamasın- dan vazgeçilmiş, gelişen ekonomik koşullar, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin korunması Anayasa Mahkemesi’nin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı göz önünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir…” Yargıtay 15. HD 6.12.2018 tarihli ve E. 2018/3765 K. 2018/4907
“Gecikme halinde temerrüt faizi ile karşılanamayan zarar karine olarak var kabul edilmeli ve söz konusu fiilî karinenin aksini ispat külfeti borçluya ait olmalıdır. Borçlu bu külfeti yerine getiremediği takdirde ise munzam zararı tazmin etmek zorundadır.” Yargıtay 15. HD 15.3.2021 tarihli ve E. 2020/967 K. 2021/859
“öncelikle temerrüt tarihleri ile tahsil tarihlerindeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, bankalardan mevduat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili bilgiler resmî kurumlardan sorulup tespit edildikten sonra tahsiline karar verilen alacağın tahsil edilip temerrüt tarihi itibariyle bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması halinde tahsil tarihlerinde ulaşabileceği miktar ile bulunacak bu miktardan davada kabul edilen alacağın tahsil tarihinde ulaştığı miktar hesaplattırılıp faizle karşılanmayan zarar ve miktarı konusunda yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir” Yargıtay 15. HD 15.3.2021 tarihli ve E. 2020/967 K. 2021/859
Peki enflasyon olgusu ispatlanmaya muhtaç mıdır?
“Hal böyle olunca, enflasyonist ekonominin olumsuz etki ve sonuçları kamuca az veya çok herkesin bildiği, en önemlisi gerekli olduğu takdirde bilinebilmesinin kolayca gerçekleştirile- bileceği ve mahkemelerin de bilgisi altında olan vakıalar olarak kabulü gerekir. Yasal deyimi ile “maruf ve meşhur” vakıalardır ve bunların ispatına gerek yoktur (HUMK. m. 238/2)… Bunların yanında, 20.10.1989 T. K.3 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında “para her zaman kullanılması mümkün ve temettü getiren bir meta olduğundan geç ödenmesi halinde zararın vücudu muhakkaktır” şeklindeki kabulde az yukarda açıklanan hukuki tespit ve bulguları doğrulamaktadır. Şu durum karşısında, alacaklının davasında dayandığı maddi olgulara uygulanma- sı zorunlu görülen HUMK. m. 238/2 ve MK. m. 7 anlamında belirlenen delillerle alacaklı zara- rının kanıtlandığına ilişkin karinenin vücut bulduğu ve böylece davacının zararını ispat yükü- münü ifa ettiği açıktır..” Yargıtay 11. HD 20.9.2018 tarihli ve E. 2016/12086 K. 2018/5488
Yararlanılan kaynaklar için ayrıca bakınız:
^1-13.HD, 16.05 2002, 2001/10695, 2002/5690.
^2- HGK, 25,102000, 2000/13-1236, 2000/1578.
^3- 15.HD., 25.03.1999, 1998/4335, 1999/11126 (Yasa Hukuk İçtihat ve Mevzuat Dergisi, C.XIX, Sa.225/08, Ağustos 2000, s.1116-1120)
^4- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2829830
^5- https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/2267
https://lib.kazanci.com.tr/kho331/ibb/anaindex.html
7- Lexpera İçtihat Bilgi Bankası.